27 Şubat 2011 Pazar

Yeme de Yanında Yat : Yalancı Mantı ( a.k.a. Olmuyor Olmuyor!)

Her hafta yaza yaza birşey farkettim: yeme düzenimin sabit bir döngüsü var. Hafta başındaki süper motivasyonum, şairane diyet aşkım, cuma günü geldiğinde kendini "bu hafta iyi yedim, kesin kilo vermişimdir, bu akşam da biraz kaçırsam birşey olmaz"a, cumartesi günü "zaten dün yoldan çıktım, bugün de yesem ne çıkar"a, pazar günüyse "battı balık yan gider, ee Çınar, bugün ne yaramazlık yapalım?"a bırakıyor. Suçluluk duygusuyla pazartesi başlıyor, hafta sonu gelince rejim yine kaçıyor.

Bu post'a bu giriş neden diyeceksiniz? (Gerçi beni tanıyanlar şaşırmaz ama neys) Herşeyi itiraf edip kendimi utandırırsam bir daha yapmam diye ümit ediyorum: Sabah gözlerimi açmamın sebebi acıkmış olmamdı. Açar açmaz da ilk söylediğim söz "açım" oldu haliyle. Brunch'a mı gitsek, yok çok vakit alır, derken - sanki daha az vakit alıcakmışçasına - muffin, omlet ve sosis pişirmeye karar verdik. Çüş, dimi? E yani. Yaptık da, ama çok açtık, yedik, burada resimleri yok yani.

İnanmayacaksınız belki ama akşam oldu ve ben yine acıktım. Çınar, sadece oburluğuna kabul etti "yalancı mantı" teklifimi. Hani çocukluğunuzda yemişsinizdir belki, evde mantı yoktur, ama the next best thing olarak makarna, kıyma ve yoğurt vardır. Midye makarnaya soğanlı kıyma, üstüne sarımsaklı yoğurt, üstüne kırmızı biberli yağ, en tepesine de sumak nane neyin evde bulduğunuz envai çeşit baharatı da ekleyince, yemeden yanında öylece uzanıp kirpiklerini kırpıştırmak gelir insanın içinden. Tavsiyem: bol bol pişirin, gözünüz doyana kadar yiyin. Benim gibi rejimdeyseniz, sadece yanında yatsanız da olur, yemeden yani. Keza çok belli oluyor mu bilmiyorum ama hala etkisindeyim. Off, of.



Demek ki haftasonları benim için sakat. Acaba cumaları disiplini bozmasam, cumartesi ve pazarı da sağlam geçirebilir miyim?

23 Şubat 2011 Çarşamba

Kafa karıştıran: gribim, garibim diyenlere 5 öneri

Bütün kış kendimi mikemmel bir biçimde her türlü hastalıktan, kem gözden, virüsten, bakteriden ve Barbie çizgi filmlerinden koruduktan sonra tek bir defa hataya düştüm. Bir akşam biraz ince giyinerek spor yapmaya çıktım. (Utanarak itiraf ediyorum, evet, ama mazeret olarak da şunu söylemeliyim, şu aralar havaların sağı solu belli olmuyor, gündüz Mayıs sıcağı varken akşamına Ocak havasına tutulabiliyorsunuz bildiğiniz gibi.)

Haliyle iki gündür sersem gibi yatmakta, boşluğa bakmaktayım. Boşluğa bakmak da son derece sıkıcı birşey olduğu için gözümlerimin önüne, en azından biraz hareketlilik olması adına bir ekran koyup oraya bakabilirim diye düşündüm. Bugün de biraz gücümü toplayabilmiş olmamla beraber bu postu yazabileceğime karar verdim.

Ders: nezle / grip
Konu: Doğal tedavi yöntemleri

Eğer ateşiniz varsa ya da gribal bir enfeksiyon geçiriyorsanız şunları uygulayın, ilaç almanıza gerek yok, hem de hiç demiyorum - haşaaa. Hatta doktorunuz muhtemelen ilacın yanında bağışıklık sistemini güçlendirici bir C vitamini ya da multivitamin de tavsiye edecektir. Ama bizim konumuz bu değil, nihayetinde ben de doktor değilim. Derdim, evinizdeki malzemelerle acınızı hafifletebilmek. Belki bebekliğinizden beri size bakan kişiler sayesinde bunları artık ezbere biliyorsunuzdur, ama özellikle yalnız yaşıyorsanız, hasta olduğunuz anda bunların hepsi uçup gidiyor. Hatırlamak içinse buraya dönüp bakmanız yeterli:

5. Sıcak bir duş alın:
Üşütmemeye dikkat edecekseniz sıcak bir duş burnunuzu ve sinüslerinizi bir açar, bir açar. Sersemliğinizi alır, başınızın ağırlığını geçirir. Etkisi çok sürmez, ama fenalaşırsanız tavsiye ederim. Özellikle akabinde uykunuzu getireceğinden, ve grip/nezle tedavisini hızlandırmanın en kolay yolunun bol bol dinlenmek olmasından dolayı bir taşla iki kuş da vurabilirsiniz.

4. Taze sıkılmış portakal suyu için:
Artık marketlerde bile 100% doğal portakal suyu bulunabiliyor. Tabii ki yeni sıkılmışın yerini tutmaz, yani evde meyve suyu sıkacağınız varsa en güzeli onunla yaptığınız portakal suyunu içmek. Tabii içine greyfurt, limon, zencefil, havuç da karıştırabilirsiniz, böylece besin değeri yükselen içeceğiniz bağışıklık sisteminizi de güçlendirir. Gün içinde C vitamini almış olabilirsiniz, sorun değil. C vitamini suda çözündüğünden, fazlasını vücut atar gider - yani göz neyin çıkartmaz. Ama a dostlar, vitaminin bile tazesi makbuldür!  

3. Tuzlu suyla ağzınızı çalkalayın:
Hastalanmaya başladığınızı hissettiğiniz anda yarım bardak (soğuk olmayan) suya bir çay kaşığı tuzu (ya da aldığı kadar) karıştırarak gargara yapmanız, ve bunu günde dört defa kadar tekrar etmeniz, solunum yollarınıza kaçan mikropları atmanızı sağlıyormuş. Becerebiliyorsanız burnunuza su çekerek temizlemek de ekistradan bonus kazandırırmış, bilginize.

2. Bol bol sıvı tüketin, hele de sıcağından:
Gerçi hasta olmasanız da günde 6-8 bardak su içmeniz gerekiyor ama, hadi biz yine de yazalım. (Biz kim lan?) Keza bol sıvı tüketiyor olmanız ateşiniz varsa düşürmeye, boğazınızdaki kuruluğu almaya yardımcı olur. Sade su içmek yerine, sürahiye birkaç dilim limon da atabilirsiniz. Boğazınızı ve sizi ferahlatıcı bir alternatif de olmasının yanında, C vitamini takviyesi de yapar. Tabii sıvıları sıcak sıcak almanız da yine boğazınızı yumuşatacak, sinüslerinizi rahatlatacaktır. Yani içine bal ve limon ekleyebileceğiniz her türlü siyah veya yeşil çay, ıhlamur, ekinezya neyin tavsiyemizdir. (Ballı ılık süt içecekseniz limon eklemeseniz de olur, ıyy) Hepsinden nefreiseniz, halamın "kant" dediği, sadece sıcak su, limon ve baldan oluşan içeceğin hem tadından, hem de etkilerinden memnun kalacağınızı garantileyebilirim.

1. Tavuk suyuna çorba için:
Listemizin 1 numarasına yerleşen tavuk suyuna torpil yaptığımı zannetmeyin, keza kendisi o kadar mikemmel bir ilaç ki, bloguma bile ismini verdi. (wiNk) Doktorlar bile büyüsünün ne olduğunu çözememiş diyorlar, ama iyileştirici kuvveti tartışılmaz. Hayır, bulyon aynı işi göremeyecektir. Bizzat içinde tavuğun kendisini haşlamış olduğunuz suyu kullanmanız gerekiyor. Ben vitamini artsın diye içine havuç, soğan, sap kereviz, patates ve toz zencefil de katıyorum ve hepsini birlikte haşlıyorum. Tavuk suyunun bir-bir buçuk bardağını ayırıp çorbaya kullanıyorum, fazlasını da şurada anlattığım üzre saklıyorum.

Nasıl yapıldığını bilmeyenleriniz içinse, tavuk suyuna çorba, pişirmesi dünyanın en kolay şeyi. Bir tencerenin içine, bir-bir buçuk bardak tavuk suyu koyup, üstünü suyla doldurup, arzuya göre bir kahve fincanı kadar şehriye veya pirinç, bir tutam da tuz ve karabiber (arzu ederseniz içine didilmiş tavuk parçaları da) ekliyorsunuz. Kaynadıktan sonra altını kısıyorsunuz, şehriye ya da pirinç piştiğinde çorbanız hazır demektir, afiyet olsun.


Geçmiş ola!

5377GEC5W3ED

19 Şubat 2011 Cumartesi

Bak bi de bu var: Uyku saati hesaplamacısı

Genelde bu tür standardize edilmiş hesaplar yalan olur, bilmiyorum siz de aynı fikirde misiniz?

Ölüm saati diye bişey vardı, bikaç sene önce bayağı popülerdi hani, doğum tarihinizi falan girdiğinizde ölüm tarihinizi ve saatinizi söylüyordu. Bayağı manasız bişiydi.
Photo credit: Felix Idan @Flickr
BMI (Body mass index / beden kitle indeksi) hesapları da bana saçma geliyor. Kıyafetlerime giremeyen ben, nedense hep normalin alt sınırında çıkıyorum. Aa-aa ne demek şişman, at bakiim bi tane daha ağzina, zaten bir deri bir kemik kalmişsin, hasta olacaksın vallahi... diyen ve bıraksaniz araya virgül koyarak sonsuza kadar konuşacak ve ağzınıza bişiler tıkacak olan teyzeler gibi BMI dedikleri şey.

Neyse, post'a böyle bi başlangıç yaptıktan sonra söyleyeceğim şeyin saçma olma ihtimalini artık anlamışsınızdır. Ama olmayadabilir de işte! (Kararsız kalabilirim, evet, ben de bir insan evladıyım.) Tam da bu yüzden yazmaya karar verdim: sleepyti.me bedtime calculator ile tanışın!

Sayfanın açıklaması şu: Ortalama bir insanın uykuya dalma süresi 14dk'dır ve insanlar yaklaşık 90dk kadar süren uyku dongüleri (sleep cycles) halinde uyurlar. İyi bir uyku çekmek ve dinlenmiş olarak uyanmak istiyorsanız, uyku döngülerinin sonunda (ya da başında, hani ikisi de aslında aynı şey) uyanmanız gerekiyor. Uyku döngüsünün orta yerinde uyanan insanın hali nice olur diyorr, iyi bir uyku çekmek için 5-6 uyku döngüsünü geçirmis olmanız gerektiğini ekliyorrr ve şu iki soruya cevap vererek size büyük hizmetler sunuyor sleepyti.me:

1. Şu anda yatağa girseniz uyanmak için alarmı saat kaça kurmak gerek?
2. Herhangi bir saatte dinlenmiş olarak uyanmak istiyorsaniz, tam olarak saat kaçta uykuya dalmış olmanız gerekiyor? (Burası biraz tricky, çünkü bu verdiği saatin 14dk gerisine gitmeniz lazım, yatağa kaçta girmeniz gerektiğini bulmak adına)

Ne yalan söyleyeyim, bu sayfayı keşfimin hemen akabinde denemek istedim. Hani beş dakka erken üç dakka geç, fazla da takılmamak gerek gibi geliyor bana. 15-20dk belki birşeyleri etkiler ama sonuçta kim nereden bilecek benim uykuya kaç dakikada dalacağımı? Uykuya daldiktan sonra yatağa girip uyuduğum da oluyor gözlerim açık, yatakta salak salak döndüğüm de. O yüzden fazla ciddiye almamakla beraber sayfanın ana fikrini anlamaya çalışmak belki de en sağlam yaklaşım olur gibi geliyor. Neyse, soracaksınız, denedin de ne oldu diye: İki gün de misler gibi uyandım. Hani yataktan zıplamadım belki. Ama bu aralar beni uyandıramayacağınız, uyandırsanız da dikey pozisyona gelebilmem için sürüklemeniz gerekecek bir saatte uyanmam gerektiği için, yataktan kendi irademle kalkabilmem bile önemliydi.

Bakalım siz deneyince de işe yarayacak mı :)

xoxo,

Uykucu Kız

18 Şubat 2011 Cuma

Her işin kolayı: Bulyonsuz hayat mümkün


Bulyondan nefrei.

Eh bu kadar antioksidan, sağlıklı yaşam neyin yazdıktan sonra, içine koruyucu eklenmiş herşeyden biraz nefrei.

Ama ya bir acil durum olursa? Ya pilav, çorba ya da et/tavuk suyu içermesi gereken herhangi birşey pişirmek gerekirse ve evde bulyon olmazsa? Tavuk mu pişireceğiz, el altında kemik mi bulunduracağız? Söyleyin ha? Napacooh?

Kullan at buz torbalarını görmüşsünüzdür: Boş bir vaktinizde, olur ya haşlamış olduğunuz et veya tavuk suyunuzun artanını bu torbalara paylaştırıp buzluğa atarsanız, yemek yapma vakti geldiğinde  3-4 tanesini çatır çatır kırıp kullanabilirsiniz!
 
Kolay gele :)


p.s. Bundan sonra "her işin bir kolayı" bölümümde sıklıkla tükettiğimiz sağlıksız yemeklerin veya alışkanlıklarımızın sağlıklı alternatiflerini kurcalayacağım. Haberiniz ola...

16 Şubat 2011 Çarşamba

Yeme de yanında yat: Doğumgünü Köpeğine Pasta!

Bugün köpüğümüz Jack tam 2 yaşını bitirdi :)


Gecenin bir vakti kameranın pili bitti, cep telefonum da sağolsun ancak bu kadar çekiyor. Artık idare etçez :)

Sitede fazla arkadaşı yok, zaten azdığı zamanlarda bütün kızları kovalayıp bütün erkeklere de dayılanası geliyor. Eh, Çınar da ben de bütün gün evde olmayınca doğumgünü partisi vermek çok mantıklı bir çözüm olmuyor. Tabii verseniz de ayrı bir dert, hani bilmiyorum hiç eve misafir köpek geldi mi ama ufak çaplı bir felaket bölgesine dönüyor ev kısa zamanda.

Ama en azından bi doğumgünü pastasını hakediyor köpüşümüz. Köpeklere şeker vermek yasak olduğu için içinde şeker, bal, çikolata neyin olmaması gerekiyor. Ben internet araştırmamın sonucunda de içine şöyle şeyler koymaya karar verdim:

KÖPEK D'GÜNÜ PASTASI
1 bardak un
1 paket kabartma tozu
1 yumurta (çırpılmış)
1 tepeleme kaşık fıstık ezmesi (mikrodalga'da eritilmiş)
1/4 bardak yağ
1/2 çay kaşığı tuz
1 büyük boy muz (çatalla ezilmiş)
1/2 bardak su


Frosting (kaplaması) için:
Yoğurt
Arzuya göre peynir


Kabartma tozu + unu karıştırdıktan sonra geri kalan malzemeleri de içine ekleyip yaklaşık yarım bardak (fazlası da gerekebilir) suyla iyice hamur kıvamına getiriyoruz. Önceden 190 - 200 dereceye ısıtılmış fırınınıza, yağlı bir kabın içinde atıyoruz. 40 dakika kadar bekleyip çıkartıyoruz. 10-15 dakika sonra, bir kaşıkla karıştırdığımız yoğurdu, kekimizi kaplamak için kullanıyoruz. İsterseniz yoğurdun içine, isterseniz de üzerine bir parça peynir serpiyoruz. Ben hem içine kattım, hem de üzerine saçaklı olsun diye dil peyniri koydum.

İki de mum ekleyip "iyiki doğduuun" die şarkı söyledikten sonra, zaten pastamızı köpeğimizin burnuna yaklaştırmamıza kalmadan pembe bir dile maruz kalan pastayı köpeğimizin patlayana kadar hayretle yalamasını ve yemesini seyrediyoruz.

Sabit durmadı ki güzel bir resmini çekebileyim! O da kendince haklı tabii, beni mi bekleyecek...

Bence, yoğurdu koyuncaya kadar insan olarak bizim bile rahatlıkla yiyebileceğimiz birşey, yemek zevkimiz köpeğinkine uysun uymasın. Yine de hayvansal ürünleri pek bir sevdiklerinden olsa gerek, siz içine salam, sosis, köpek maması neyin koymak isterseniz buyrun koyun. Benim midem yoğurttan ötesini kaldırmadı, Jack de durumdan oldukça memnun görünüyordu nihayetinde.

Jack çok uğraştı ama pastanın yarısını bile yiyemedi!
Çok keyifli oluyor, tavsiye ederim. Yıl boyu kuru mamadan başka birşey yemeyen oğlum inanamadı gerçekten ona böyle kocaman birşey verdiğimize. Kalan pastaları da stretchleyip dolaba attım, yarına saklayacağım. Yaramaz minnoşuma her gün bir dilim versem bile şişmanlamayacağını bildiğim için içim rahat.

Siz köpeğinize doğum gününde özel birşeyler yapıyor musunuz?

8 Şubat 2011 Salı

Yeme de Yanında Yat : Var mı Brunch gibisi?

Artık anlamışsınızdır, bir süredir yazmıyorsam muhakkak sağlıklı yaşamın yan yoluna sapmışımdır. Hemen kendimi belli ediyorum maalesef.

Aslında çok başarılı geçen bir rejim haftasının son iki gününde, cumartesi akşamı ve pazar sabahı yemek daveti vermem benim iradesizliğimle birleşti ve nihayetinde karışık duygularla yaklaştığım bir seri spontane tepkimeye yol açtı. Bu tepkimenin bir ucunda yaptığım yemekler, diğer ucunda da ben durdum elbet.

Aylardır özenerek yemek yapmayı reddediyor olmama inat, cumartesi gününü yalnızca yemek pişirerek geçirmiştim. Sonuç: bir seri ağız sulandıran ürün. Ancak sanırım biraz fazla güzel geldi bana pişirdiklerim, kokularıyla yetimeyip bizzat yedim. Hem de gani gani. :(

Pişman mıyım? İşte, karışık duygular ufaktan bir toz bulutu oluşturuyor gözlerimin önünde... hiç cevaplamasam daha iyi bu soruyu.

Diyeceğim odur ki, bugün post edeceğim tariflerim sağlık anlamında sütten çıkmış ak kaşık değil. Aslında normalde yediğimiz yemeklerin yanında önemli sağlıklı alternatifler olarak görülebilir belki ama bir kısmını rejimde hiç tavsiye etmiyorlar. Onlar kim mi? Diyet cinleri tabii ki deee- hani her lezzetli sağlıksız yemeğe gözünüzü diktiğinizde kulağınıza "cıkcık"layanlar. Vicdanınızın tellerini gıdıklayanlar. Yoksa siz tanışmadınız mı hala onlarla?

Anyhouu, retournons a nos moutons diyerek Fransızcamızı da patlatmak suretiyle pazar günkü brunchtan açıyoruz sözü. Benim iyi tanıyanlar bilir (ki bu vesileyle siz de o mertebeye erdiniz diyebilir miyiz acep?) en sevdiğim yemek brunch'tır. Şöyle sabaha ajda bardaklara oturmuş güzel bir demli çay, sevdiklerim ve estetik bir sofrayla başlanırsa - hayır günüm güzel geçer o ayrı, devamında yerinden de kalkamayabilirim. Ama olsun, öyle de olsa brunch uğrunda ödeyeceğim cezanın helali hoş olsun.



ELMALI KEK: (6-8 kişilik)
Masum ama diyetteyseniz - o kadar da masum değil

Aşağıda gördüğünüz pembe tabakta duran şeyin görünüşüne aldanmayın, tepesinin tarçınlı şeker ile kaplanmış olduğuna da. İnanılmaz hafif. Bana ananemin eskiden yaptığı ev keklerini hatırlattı ve de öğleden sonra okuldan gelip çayla birlikte yaptığım kahvaltıları. Rejimde yemeyin, yedirmeyin ama onun dışında bilakis tavsiye ederim.Tarifin orijinaline şuradan ulaşabilirsiniz. Fakat benim yaptığım daha hafif oldu, nedenini de az sonra öğreneceksiniz:

Malzemeler:
  • 1 bardak un
  • 1 poşet kabartma tozu
  • 1/2 çay kaşığı tuz
  • 1/4 bardak şeker
  • 1/2 çay kaşığı toz tarçın
  • 40-50gr yağ
  • 1 yumurta, çırpılmış
  • 1/2 bardak süt
  • 2 Amasya elması (ya da herhangi bir büyük kırmızı elma)
Fırını 200 dereceye ayarladıktan sonra, 20-25cm genişliğinde bir kabı yağlıyoruz. Aslında tarifte 9" diyor, yani  22.5cm genişliğinde, fakat bence malzemelerden çıkan kek tarifteki bir kabı doldurmuyor. O yüzden ince olsun isterseniz 20-25cm çapında bir kabı kullanın, ama şöyle ağzıma gelsin diyorsanız ya malzemeleri artırın ya da kabı küçültün derim.

Un, kabartma tozu ve tuzu karıştıralım. Ayrı bir kapta da tarçınla şekeri. Tereyağını ben genelde mikrodalgada eritip öyle koyuyorum, bir şekilde eritip keke kattığınızda hem daha çabuk karışıyor, hem de nedense tadının daha güzel olacağına dair bir inanç duyuyorum. Tereyağını yumurtayla iyice çırptıktan sonra, önce un karışımının bir kısmını, sonra sütün yarısını, sonra un karışının birazını daha, sütün kalanını ve en son unun da devamını ekleyerek herşeyi birbirine karıştıralım. Yani sırasıyla un, karıştır, süt, karıştır, un, karıştır, süt, karıştır, un, karıştır kodlamasıyla yumurtalı yağa ekleyelim.

Karışımın yarısını kalıba dökelim, dilimlenmiş elmalarımızı üzerine yayalım, kalanını da dökerek fırına atalım. 25 dakika dursun o orda, sora da çıkarıp afiyetle yiyelim.

Ben şekerli tarçını, keki fırına atmadan hemen önce karışımın üzerini örtecek şekilde dökmüştüm, gerçi fazla değil yani o 1/4 bardağın taş çatlasa yarısını kullandım herhalde. Ama kek istediğim gibi kabarmadı, yani karışımın miktarı azdı, o yüzden istese de fazla kabaramaz mıydı, yoksa tarçınlı şekerden dolayı mı kabarmadı emin değilim. Dolayısıyla tarçınlı şekeri isterseniz keki fırına atmadan önce, isterseniz de çıkarmaya yakın, ya da fırını kapadıktan sonra dökebilirsiniz. Böylece hep beraber deneyip görmüş oluruz.

Orjinal tarifte 2/3 bardak şeker kullanılıyor, bunun yarısı elmaların üzerine, diğer yarısı da demin anlattığım gibi kekin bütünün üzerine boca ediliyor. Sizin diyet cinleriniz yoksa, bu versiyonla da pişirmenizi tavsiye ederim, eminim o da güzeldir. Ben şayet, yapmam, yapamam, yapanınkini de yemem :)


JYKLL & HYDE YOĞURDU
Sabah kahvaltılık, akşam tatlı

Aslında yapması çok kolay, kendisini Van Kahvaltıcısı'nda, tatlı niyetine tarifini de şurada görmüştüm. Tek yapacağınız, varsa süzmesini, yoksa normalini aldığınız yoğurdun üzerinde balla janjanlı desenler çizerek, biraz da kırılmış ceviz yahut fındık atmak. Ekmeğe banıp yendiğinde bal-kaymağın yerini tutmasa da, yokluğunu aratmaz. Baktınız akşama kaldı, akşam yemeğinden sonra da özgürce kaşıklanabilir.

Resimde gördüğünüz versiyonu, süzme yoğurt ve fındıkla yapılmıştır. İsmi cheezy bulanlara buradan seslenmek isterim: diğer alternatifimiz "üzerine kuruyemiş serpiştirilmiş ballı süzme yoğurt" olacak, kabul ediyor musunuz?
 
ACUKA (MUHAMMARA) 
Güneyden gel acı acı

Bilmiyorum sabah kahvaltısında ezme yer misiniz ama benim böyle pis bir midem var, napayım. Aslında ezme oldu mu, beyaz peynir ve ekmekle beraber yiyip başka da birşey yemem - yani düşündüğünüz denli de pis  olmayabilir de - ama çok zahmetli gözüktüğü halde yapılması kolay olduğu için brunch'ta servis etmekte bir beis görmedim.

Malzemeler:
  • 4 çorba kaşığı biber salçası
  • 2 çorba kaşığı domates salçası
  • 3 diş sarımsak
  • 2 dilim (tercihen bayat) ekmek
  • Yarım su bardağı ceviz 
  • Zeytinyağı
  • Arzuya göre: kırmızı biber, kimyon vs baharatlar

Tek yapacağınız bütün malzemeleri rondoya atıp çekmek, sağlam olması için de elle karıştırmak. 


ZEYTİN MEDLEY
Karıştır!


Bu da son derece basit olmasına karşın mikemmel bir tat. İtalyan restoranlarında yemekten önce  zeytinyağı getirirler hani, içinde balsamik sirke, sarımsak, zeytin ezmesi neyin olur. Oysa İtalyan restoranını eve getirmek neden istemeyelim ki? Karıştırın iki çeşit zeytini, kurutulmuş domatesi, atın içine zevkinize göre sarımsak, kekik, isot, balsamik... amma zeytinyağı hasından olacak.



Devamı? Başka brunchlara elbet.... Benim rejime tekrar bir girip çıkmamı bekleyiniz anacım.

2 Şubat 2011 Çarşamba

Her işin kolayı: Kahveyi bıraksaydınız yerine ne içerdiniz?

Diyet kola'dan sonra kahveyi de bırakmaya hazırlanıyorum. Bırakmak dediğim hiç içmemek değil. Ama güne kahveyle başlamamak, ve de her gün kahve içmemek. Yani kahveyi gündelik rutinimin bir parçası haline getirmemek. Kahve, arada sırada keyif için içtiğim, böyle içine kremalar neyin karıştırarak değil de, tadını alabildiğim birşey olmalı. Mümkünse Kenya'yla Colombia kahvesini ayırdedebilmeliyim. Daha az selülit, daha çok tat anlamına gelmeli benim için kahve.


Tabi bu, her gün kahve içmeyeceksek ne içiceez ki? sorusunu da beraberinde getiren bir durum. Zaten sabahtan akşama kadar demli çay tüketen bir milletiz, çayın da hasından anlarız evet, ama çay illa ki siyah çay olmak zorunda değil. Yeşil çay bile olmak zorunda değil. Ihlamuru var, adaçayı var. Ben poşet çayları pek tercih etmiyorum mecbur kalmadıkça. İçine,hızlı demlenmesi ve güzel renk vermesi için birşeyler koyduğunu düşünüyorum hazır poşet çayların. Bitki çayı içmeyen arkadaşlarım ise en çok tadından şikayet oluyor böyle çayların. O yüzden size, her gün içmek aklımıza gelmeyen 3 çay önereceğim. Taze, yararlı ve en önemlisi, kokusu bile sizde içme isteği uyandıran:



TAZE NANE ÇAYI 
Nane, yalnızca mideniz yatıştırmakla kalmaz, böyle hoş bir rehavet de verir çöksün diye üzerinize. Ama daha önce içtiyseniz bilirsiniz, kuru nane çayıyla kıyas bile götürmez, tazesini tek geçerim. Ben kuru nane çayını yavan buluyorum şahsen.
Yapacağınız tek şey, taze nane yapraklarını yıkayıp, kaynadıktan sonra dinlenceden olan sıcak suya koymak. Arzu ederseniz bir iki dilim limon, acı geliyorsa da bir kaşık bal koyup afiyetle içebilirsiniz.


YASEMİN ÇAYI
İçine yasemin çiçekleri eklenmiş yeşil çay bu esasen. Tadı da yeşil çay gibi zaten sadece daha tatlı, ama kokusu işte... olayı koparıyor. Antioksidan olması bi yana, zayıflattığı da söylenmekte.


Marketlerde hazır poşet çay olarak da satılıyor ama ben yaprak olarak almanızı tercih ederim. Bir de böyle minik veya büyük inci şeklinde olanlar var, suya attığınızda çiçek gibi açılıyor. Resimde bardağın içinde gördüğünüz canavar, aslında açılmış bir yasemin çayı incisi.


ELMA ÇAYI
Evet, hep aynı muhabbet, bunun da poşet olanı var. Ama aktardan çay yapmak için kurutulmuş elma parçaları alıp, içine de ikiye böldüğünüz bir tarçın çubuğunu koyduğunuzda aldığınız tat çok farklı. Ben koymadım, ama gerçek bir elmanın kabuğunu da soyup elma çayınıza atabilirsiniz. Hem görünümü, hem tadı güzel olur diye düşünüyorum.




Siz neler içmekten hoşlanıyorsunuz? Ya da tavsiye edebileceğiniz başka güzel çaylar var mı?